Çeviri

Translate

31 Aralık 2015 Perşembe

2016 Gelmeden Önce


2015'in son yazısı... 

Kocamaaaaan gibi gözüken ama aslında küçücük bir 365 güncük... Neler yaşanmadı ki... Ne acılar... Ne kazançlar... Ne mutluluklar... 2015'in ilk üç ayını es geçersem Nisan ayında 6 aylık işsizliğim sona erdi mesala. Mayıs ayında evliliğimizin bir senesi dolmadan ev sahibi olduk (Dilerim bu sene isteyen herkese nasip eder Rabbim) Temmuzda hem acı hem tatlı iki olay yaşadık uzun bir süreçten sonra annecimle babacım yollarını ayırma kararı aldı ve boşandı ama hemen akabinde can dostum Rüyamı evlendirdik... Ağustosta biriciğimle muhteşem bir tatil yaptık ve sevdiğim koca yürekli adamımla çektiğimiz onca sıkıntıya rağmen ele ele, gönül gönüle, diz dize, göz göze bir senemizi devirdik, yeni yıllara kucak açtık...  Eylül ayını silmek istiyorum takvimlerden en sevdiğim aydı halbuki taa ki benden "CANIM DEDEMİ" eşimden çok sevdiğimiz "DAYISINI" alana kadar... Çocukluğumu, en değerli hazinemi yitirdim... Onun acıları son buldu ama benimki ona kavuşana kadar dinmeyecek... Bundan ötürüdür ki Ekim ayını şuursuz noktaladım... Kasım yeni kararlar almama vesile oldu bunlardan ilki uzun düşünmeler sonucu hayata geçirebildiğim blog sayfam "Haritanın Yırtık Yeri"ni açma girişimiydi... İyi ki de açtım... Çokta güzel insanlar tanıdım... Paylaşmak güzeldir cümlesini doya doya yaşıyorum... Binlerce kez şükürler olsun... Ve Aralık nasıl geldiyse öyle gidiyor işte... Ganglion kistim dışında ben de çok bir anı bırakmadı...


Bu gece uyumadan önce klasik dileklerimin yanında başka bir şey daha dileyeceğim :) Buna hazırım (en azından öyle hissediyorum) Benim için blog yazarlığı asıl bundan sonra başlayacak galiba... Sizden öğreneceğim, güzel fikirlerinizle kendi yolumu destekleyebileceğim bir sürece adım atacağım... Ve bunun için son derece heyecanlıyım...  





Dilerim 2016'da tüm dualarınız kabul, dilekleriniz gerçek olur... Acıdan çok MUTLULUK yaşarsınız... SAĞLIĞINIZ on numara 5 *****yıldız enerjiniz %100 olur... Yuvanızın BEREKETi hiç eksilmez, artarak daha da çoğalır... HUZUR bulutları başınızın üstünde dolaşır hep... AŞK'ı doya doya yaşarsınız... 


Sevgiler...

24 Aralık 2015 Perşembe

"Ne Kistmiş Arkadaş"

Mesleğim icabı gün içerisinde özellikle sağ elimi çok fazla kullanıyorum. Zaman zaman el bileğimde oluşan ağrıları kendi çapımda kremleyip bandajlayarak tedavi etmeye çalışıyordum (DİKKAT! Hata 1: ağrılı sızılı durumlarda asla kendi başınıza teşhis koymayın) Yaklaşık 20 gün önce sağ bileğimde oluşan şişlik ve omzuma kadar uzanan dayanılmaz ağrılar üzerine özel bir hastanenin ortopedi servisinden randevu aldım... Durumumu anlattım veeeeeee işte sonuç; "GANGLION KIST"

                                                                                 
Doktorum kısaca bana hastalığımın ne olduğunu  anlattı. Ganglion kist özellikle el bileğinde oluşan içi eklem sıvısı ile dolu keseciklermiş. Genellikle el bileğinin dış yüzeyinde bazen de el bileğinin iç yüzeyindeki başparmak birleşim yerinde görülebiliyormuş. Hastalığı neyin tetiklediği tam olarak bilinmiyor ancak genç bayanlarda, sık klavye kullananlarda, aynı hareketi gün içerisinde bir çok kez tekrar etmekten ötürü şikayetler ortaya çıkıyormuş. Doktorum teşhisi el muayenesiyle koydu... İlk önce ilaç tedavisine başladık ve elimi dinlendirmek adına rapor aldım... Bununla birlikte bir de hareketlerimi biraz da olsun kısıtlamak adına başparmak destekli el bilek ateli kullandım.

1 hafta sonra kontrole gittiğimde ağrım geçmemişti. Doktorum beni korkutmak istemediğini ancak ilerleyen zamanlarda daha ciddi sıkıntılar yaşamamam adına kistin tam yapısını değerlendirmek için MR çektirmemi istedi. Ganglion kistlerde cerrahi müdahaleye en son başvuruluyor o da kist çok büyükse, hareketleri kısıtlıyorsa... MR'da bu noktada devreye girdi zaten... Ertesi gün sonuç değerlendirmesi için tekrar hastaneye gittim. Neyse ki endişelendiğim gibi bir şey söz konusu değildi. İlaçla tedaviye devam etmeye karar verdi doktorum. (DİKKAT! Hata 2: gereksiz kuruntulardan endişelerden kendinizi uzak tutun. Yaşamanız gereken bir şey varsa zaten yaşıyorsunuz)      



Raporumu 1 hafta daha uzattı ve elimi kullanmamam konusunda üstüne basa basa defalarca uyardı. bu durumda sağlak olan ben sol tarafa komut vermeye çalıştım çalıştımdaaaa yok annem ne mümkün öğrendim ki insan anatomisi acayip bir şey hele ki beyin... Rabbim uzuv eksiği olanların yardımcısı olsun :( 20 gün öncesine kadar şu an çok ama çok daha iyiyim... Sizden ricam bu tarz şikayeti olan arkadaşlarım lütfen ama lütfen bir hekime görünün... Kendinizi ve sağlığınızı önemseyin... İhmal etmeyin...


Sevgiler...          

15 Aralık 2015 Salı

Mis gibi bir "ÇORBA"

Mantar ile yapılan yemekler genelde korkutur beni... O yüzden sadece çok çok yakınlarımın pişirdiği ya da kendi yaptığım yemekleri yerim (içerisinde mantar olan) Bugünkü tarif klasik "Mantar Çorba"larının aksine bir tutam daha farklı... Fazla kelam etmeden buyrunuz efendim... Huzurlarınızda lezzetli mi lezzetli pratik mi pratik enfes bir çorba...

 MALZEMELER:

* 500 gr mantar
* 1 adet limon
* 1 adet kuru soğan
* 1 yemek kaşığı tereyağ
* 2 yemek kaşığı un
* 1 su bardağı süt
* Tuz, karabiber






HAZIRLANIŞ:

Güzelce ovalayarak yıkadığımız mantarlarımızı içine 1 adet limon suyu eklediğimiz suda 20-30 dakika arası haşlıyoruz... Haşladığımız suyu dökmüyoruz... Haşlanan mantarlarımızı ince ince doğrayıp kenara alıyoruz.

Bir tencereye yemeklik doğradığımız soğanlarımızı ve 1 yemek kaşığı tereyağı koyup pembeleşene ve yumuşayana kadar kavuruyoruz. Kıvama gelen soğanlarımızın üzerine 2 yemek kaşığı un ilave edip kavurma işlemine devam ediyoruz. Kavrulan karışıma 1 su bardağı süt ekleyip krema kıvamına gelinceye dek karıştırıyoruz. Kremamız hazır olduğunda mantarları haşladığımız suyu ilave edip (göz kararı koyu severler az sulu severler cok koysun) üzerine mantarlarımızı ekliyoruz... Kaynayan çorbamızın altını kapatıp tuzunu ve karabiberini (damak tadına göre) ekliyoruz. Afiyet bal olsun...


Sevgiler...

4 Aralık 2015 Cuma

El emeği, göz nuru "CLUTCH"

Ah! bir türlü şiş tutamayan bu elleri ne yapayım beeen... El becerisi konusunda bir gıdım anama çekseymişim keşke... Tamam öyle ya da böyle ben de bir şeyler yapıyorum amma velakin örgü konusunda sıfır, sıfır, sıfır, sıfırım diyorum :( Şu aralar anneme fena halde gıpta etmekteyim... Kendisi DEBBIE MACOMBER'in KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANINI hayatına taşıdı çünkü... Uzun zaman önce yaşadığı onca sıkıntıyı, mutsuzluğu hayatından def etmenin yolunu örgü örmekte bununla kendini ve çevresini mutlu etmekte buldu... Attığı her ilmek ağrılarını, acılarını, sıkıntılarını, mutsuzluğunu iyileştirdi, iyileştirmeye de devam ediyor... Bebek yeleği, hırkası, battaniyesi, lifi,şapkası,patiği derkeeeeeen aştı kendini sultanım sıra geldi dokuma "CLUTCH" çantalara...


Annem ve babam yakın zamanda yollarını ayırdı... Ve benim canım annem biricik annesinin yanına Ankara'ya yerleşti... Aklı ve kalbi biz de kalsa da ihtiyacı vardı buna... Şu an çok mutlu el emeklerini insanlarla paylaşıyor, gülen yüzüyle onlara umut aşılıyor... Sosyal medya üzerinden yaptığımız paylaşımlar sonucu yazdan bu yana clutch çantaları yoğun bir talep gördü... Sizleri de bu konuda bilgilendirmek istedim...




Clutch çantalarımız istenilen her renkte ve ölçüde mayo ipi kullanılarak üretiliyor... Gece-Gündüz Klasik-Spor kombinlerine uygun... Kullanımı rahat ve şık...  Fiyatı piyasadaki diğer örgü clutch'lara göre çok daha uygun sadece 35 TL. Piyasanın altında satış yapmamızın nedeni ürünlerimizin kalitesiz oluşundan değil, isteyen herkese ulaşmak ve sahip olmasını sağlamak... Aldığımız siparişler en geç 1 hafta içerisinde sahiplerine ulaşıyor :)


Sevgiler...

2 Aralık 2015 Çarşamba

"Fırın Çino"

Öncelikle paylaşacağım bu tarif için balık sevmeyenlerden özür diliyorum... Ülkemizde bir çok insanın balık sevmediğini hatta adını bile duymaya tahammül edemediğini biliyorum... Biz balık severler biliyoruz ki; başta fosfor olmak üzere içerisinde iyot, demir ve kalsiyum gibi madensel tuzlar ile A, D ve B on iki vitaminleri barındıran balık; 

• Bedene güç ve enerji verir

• Zihin yorgunluğunu giderir 

• Yapısındaki demir sayesinde kan yapar 

• İçinde yer alan kalsiyum kemiklerin büyümesini sağlar ve özellikle çocukluk çağlarında gelişmeyi kolaylaştırır

• Vücut için gerekli olan madensel tuz iyot, vitaminler ve diğer madensel tuzların özümlenmesini sağlar.

diyerek kısa bir balığın faydaları hatırlatması yapıyorum :) Eşimle birlikte balık aşığı olduğumuz doğrudur... Kızartması, fırını, buğulaması... Her biri ayrı lezzet...  Haftada en az iki kere soframızda yer açarız kendilerine... Bugünkü tarifi bizim gibi tüm balık sevenlere ithaf ediyorum... Huzurlarınızda "FIRIN ÇİNO" :) 

 

MALZEMELER:

* 1,5 kilo çinekop
* 2 orta boy soğan
* 1 adet havuç (küçükse 2 tane de olabilir)
* 1 adet orta boy patates
* 1 adet limon
* yarım çay bardağı sıvı yağ
* bir avuç defne yaprağı
* 1 tatlı kaşığı tuz
* az karabiber, az kekik, az pul biber (isteğe bağlı arttırılabilir)

HAZIRLANIŞ:

Tarifimize öncelikle sosumuzu hazırlayarak başlıyoruz... küçük bir kavanoza sıvı yağ , baharatlar ve defne yapraklarını koyup güzelce çalkalıyoruz... Balıklarımızı derin bir kabın içinde güzelce yıkayıp temizledikten sonra sosumuzu üzerine döküp 20 dakika kadar beklemeye alıyoruz... Diğer taraftan soğanlarımızı halka halka doğrayıp fırın tepsimizin altına yatak yapıyoruz... 

Fırınımızı 200 derecede ısıtmaya başladıktan sonra soğanlarımızın üstünü rendelediğimiz havuç, ardından yine rendelediğimiz patates ile kapatıyoruz... Bekleyen derya kuzularımızı sırayla tepsiye yerleştirip kapta kalan sosumuzu üzerine gezdiriyoruz...

Son olarak balıklarımızın üstüne yuvarlak dilimlediğimiz limonlarımızı koyup "ÇİNO"muzu fırına veriyoruz... Çinekop kolay pişen bir balık olduğundan tahmini 20-25 dakika içerisinde servise hazır hale gelecektir... Sunumu ve yemesi son derece keyifli bu lezzetin yanına bir de güzel salata hazırlarsanız (hayal gücünüz yol göstericiniz olsun) "oy oy oyyyy!" diyorum... "Mmmmmm... aman parmaklara dikkat!" :) Günün birinde deneyecek herkese şimdiden afiyet olsun ;)

Sevgiler...





1 Aralık 2015 Salı

Yeni ay, ilk tarif :)

Kırk yıl düşünsem değil blog açmak bir de üstüne tarif paylaşacağım aklıma gelmezdi diye klişe bir laf edeceğim :)  Biraz kabalaşacağım ama hafta sonu ziyadesiyle gaza getirildim canlar... Misafirlerime yaptığım, herkesinde yapmış olabileceğini düşündüğüm en pratik tariflerim lezzet harikası ilan edilince dedim milyonlara(hayal tabi) ulaşayım :) Aldığım kalorilerin günahı tek benim boynuma olmasın :) Şaka ve geyik bir tarafa dursun günün birinde belki sizin de işinizi kolaylaştırır hatta belki "Ayol! haritanın yırtık yeri bir tarif paylaşmış oof offf oooff" diyerek kulağımı çınlatırsınız umuduyla nacizane mamacıklarımı paylaşıma açıyorum...

DONG!!!! O zaman gelsin yepyeni ayın ilk tarifi... Bana göre adı; "PATO KEK"



MALZEMELER:

* 3-4 adet orta boy patates
* 3 yumurta
* 1 su bardağı yoğurt
* Yarım su bardağı sıvı yağ
* 1 silme tatlı kaşığı tuz
* 2 su bardağı un
* 1 paket kabartma tozu
* 1 çay kaşığı pul biber
* 1 çay kaşığı karabiber
* 1 tatlı kaşığı nane (bol sevenler daha çok kullanabilir)


HAZIRLANIŞ:

İşe öncelikle patateslerimizi küp küp doğrayarak başlıyoruz. Yıkayıp süzdüğümüz patateslerimiz bir kenarda beklerken fırınımızı 170-180 dereceye (fırınınızın pişirmesine göre) ayarlıyor ısınmasını bekliyoruz. Başka bir kaba 3 yumurta, yoğurt ve sıvı yağ ekleyip çırpma telimizle köpük köpük olana kadar bir güzel çırpıyoruz. Karıştırdığımız malzemelere sırasıyla  tuz, baharatlar ve eleyerek eklediğimiz un ve kabartma tozunu ilave ediyor üstüne patateslerimizi koyup bir güzel karıştırıyoruz... Hamurumuz normal bir kek hamurundan bir tık daha katı olacak. Az yağ ile yapışmaması için yağladığımız borcama ya da kek kalıbına harcımızı döküyoruz... Isınmış fırınımıza bir güzel yerleştiriyor ve yaklaşık 35-40 dakika pişmesini bekliyoruz... Benim gibi yeni yetme bir blogger'ı kaile alıp deneyeceğiniz bu lezzet hepinize afiyet, bal-şeker olsun :)


Sevgiler...

30 Kasım 2015 Pazartesi

Şekiller, Renkler ve BEN



2014 sonu 2015 başı tanıştım "Esrarengiz Bahçe" ile... Çocukluğumdan beri severim renklerle uğraşmayı çizmeyi, boyamayı... İskoçyalı illüstratör Johanna Basford'un kaleminden çıkan 96 sayfalık bu boyama kitabına sahip olduktan sonra kendimden geçtim resmen... Antistres ve uyku ilacım oldu kendisi... Kafam mı bozuk, canım mı sıkılıyor, mutsuz muyum, hasta mıyım, uykum mu kaçtı alıyorum kitabımı-kalemlerimi elime resetliyorum(yeniden başlatıyorum) kendimi... Uzmanlar  boyamanın, renklerle uğraşmanın bir tür psikolojik boşalım demek olduğunu söylüyor... Boyamanın bir çeşit terapi olduğunu söyleyen uzmanlara göre tüm enerjiyi boyamaya vermek rahatlatıcı bir etki yaratıyormuş... 

Geçirdiğim yorucu hafta sonunun ardından dün akşam yine aldım kitabımı elime bu sefer yalnız değildim... Hayatını çizimlere ve renklere adamış fırçası kuvvetli can arkadaşım vardı yanımda... Beni boyarken görünce dayanamadı oturdu yanıma... Bahçenin büyülü dünyasında küçücük objelerin içinde birlikte kaybolduk... Her renge ayrı bir anlam yükleyerek sonlandırdık geceyi... İleride sizlerle paylaşacağım yepyeni dekorasyon fikirleriyle kafamı koydum yastığa... 

Hayatında renklere yer olan herkese şiddetli tavsiyemdir...  


Not: Kafamızdaki turuncu bantlara gelince... Tabi ki bir mesaj ve anlam içermekte :) KADINA ŞİDDETE HAYIR! ve DUR! demek için DÜNYAYI TURUNCUYA BOYA! kampanyasına destek veriyoruz :) 

                             
   Sevgiler...

25 Kasım 2015 Çarşamba

"KADINIM... KORKUYORUM!!!"



Bugün sesimizin en çok çıktığı gün olmalı belki de... Hani içten içe avaz avaz bağırdığımız haykırdığımız zamanlar ki gibi... Daha çok daha çok bağıralım... Gözyaşı akıtalım... KADINIZ biz... Şşşttt!! Aman ha kimse duymasın mazallah katlediliriz, linç ediliriz, bıçaklanırız ya da tek bir kurşun deler geçer yüreğimizi... Bu kadar da vahşi olma demeyin daha masumanesi yüze kezzap atmak belini kırmak parmaklarını koparmak olur... Kadınım ben(biz) milyonlarcası gibi.. Korkutularak büyüdüğüm yetmiyormuş gibi korkarak yaşamıma devam ediyorum... Kadınım ben... Kocasına yaptığı yemek tuzsuz oldu diye defalarca bıçaklanıp öldürülen 'O'nun gibi... Kadınım ben çocuğuna marketten veresiye süt aldığı için tek kurşunla yere serilen 'O'nun gibi... Kadınım ben bindiği minibüste beyni bilmem neresinde olan şoförün ücra bir köşede tecavüze yeltendiği direnince cayır cayır yakılan 'O'nun gibi... İsimleri önemli değil ki hepsinin tek bir ortak noktası var KADIN olmaları...  Mesleğim icabı en vahşi en insanlık dışı olaylara tanık oluyor gözlerim, ruhum... Değişmesini umut ettiğim her gün bir yenisi ekleniyor... Ben şimdi burada konuşmaya bir başlarsam kimse beni susturamaz başım dik utanmadan haykırarak konuşurum... Ama ben "KADINIM" ve işte bu yüzden "KORKUYORUM!" Sizi (bu yazıyı okumayacak-okuyamayacak kendini adam sanan er kişisini)  önce Allah'a sonra iç sesime havale ediyorum...


Peki '25 Kasım'da NE OLDU?

25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti'nde,Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerin sistem tarafından katledildiği tarihtir. Mirabel kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür.

1960 yılının 25 Kasım'ında, Dominik Cumhuriyeti'nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadının cesedi bulunur. Bunlar Mirabel kardeşlerdir. Ertesi sabah gazetelerde bu ölümlerin bir kaza sonucu meydana geldiğini anlatan bir haber çıkar. Ama gerçek göründüğü gibi değildir. Mirabel kardeşler, ülkelerinde siyasal özgürlük için kararlılıkla mücadele ederek  Latin Amerika'daki diktatör Rafael Leonidas Trujillo'ya meydan okur .Bu yüzden diktatörlük tarafından zulme uğrayarak pek çok kez hapsedilir ve en son olarak da 25 Kasım 1960 yılında arabalarından zorla indirilerek tecavüz ve işkenceyle katledilirler. Sonrasında, bu katliam kayıtlara "araba kazası" olarak geçecektir.
Mirabel kız kardeşlerden birinin kod adının Kelebek olmasından da esinlenerek; o günden sonra bu üç kız kardeş, gerek Dominik'te gerek dünya da "Kelebekler" adıyla efsaneleştirilerek anılmaya başlarlar.

Önce 1981'de Dominik'te toplanan Latin Amerika Kadın kurultayında; 25 Kasım , "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü"  olarak kabul edilir. Daha sonra 1985 yılında, BM tarafından "25 Kasım, kadına yönelik şiddetin yok edilmesi için uluslararası mücadele" günü ilan edilir. 1981 den bu yana dünyanın dört bir köşesinden kadınlar, efsaneleşen bu üç kelebeği anmaktadır.


24 Kasım 2015 Salı

Kutlu Olsun "ÖĞRETMENİM"



Süslü cümleler kurmayacağım bugün... Bugün minnet yüklü kalbim... Verdikleri özverili eğitim ve sabır ile birlikte hayata yetişmeme katkıda bulunan, şu an hayatta olan olmayan bütün öğretmenlerimin gününü kutluyorum... Başta canım kardeşlerim olmak üzere umut vaadeden tüm genç öğretmenlerimize hayatları boyunca başarı ve şans diliyorum... Bakalım bugün ülkemizde ve bugünü kutlayan diğer ülkelerde nasıl bugün olmuş?


Öğretmenler Günü, öğretmenlik mesleğini icra eden kimseleri onurlandırmak için çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kutlama günüdür. Türkiye’de her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır. 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletininin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Kendi kültürel ve tarihi özelliklerine, okul tatil günlerine göre çeşitli ülkelerde farklı tarihler Öğretmenler Günü olarak belirlenmiştir. 

Türkiye

Türkiye’de her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır. Bu, 1981 yılında başlamış bir uygulamadır. 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletininin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiş ve bu unvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayımlanması ile resmileşmişti.

Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında Öğretmenler Günü kutlanmasına karar verildi. Öğretmenler Günü ile ilgili kutlamalar, 26 Kasım 1992’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleşir.

Azerbaycan

Azerbaycan'da her sene 5 Ekim günü Uluslararası Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor. 

Avustralya

Avustralya'da Öğretmenler Günü Ekim ayının son cuma gününde kutlanır. UNESCO tarafından Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanması tavsiye edilen 5 Ekim'de Avustralya'da genellikle okullar tatil olduğu için ekim ayının son cuma günü Öğretmenler Günü olarak kabul edilmiştir.

Çek Cumhuriyeti

Evrensel eğitimin ilk savunucularından Jan Amos Comenius’un doğum yıldönümü olan 28 Mart günü Öğretmenler Günü olarak kutlanır.

Hindistan

Hindistan Öğretmenler Günü'nü 5 Eylül'de kutlar. Bu, eski Hindistan devlet başkanı ve öğretmeni Dr. Sarvepalli Radhakrishnan'ın doğum günüdür. Dr. Radhakrishnan 1962'de Hindistan cumhurbaşkanı olunca bazı öğrencileri ve arkadaşları onun doğumgününü kutlamalarına izin vermesi konusunda kendisine isteklerini danışmıştır. Dr. Radhakrishnan da yanıt olarak Benim doğumgünümü ayrıca kutlamak yerine, 5 Eylül Öğretmenler Günü olarak kutlansa bu benim kendi gurur ayrıcalığım olur. demiştir.
Bu gün Hindistan'da tatil değildir. Bu gün bir kutlama günü olarak kabul edilip öğrenciler normal bir günmüş gibi okula gelir; olağan etkinlikler ve dersler, kutlama aktiviteleriyle birlikte teşekkür ve hatırlama da içerir. Bazı okullarda bu günde öğretmenlerin sorumluluklarını son sınıf öğrencileri alarak öğretmenlerinin kıymetini bildiklerini onlara gösterir.
Geleneksel olarak, Hintler öğretmenlere çok büyük bir saygı ve onur barındırmışlardır. Eski bir Hint'in söylediğine göre (genellikle öğrencilere öğretilir) öğretmeni 3. sırada sıralar, Tanrı'dan bile önce: Anne, Baba ve Öğretmen Tanrı'dır anlamında "Maata, Pitha, Guru, Daivam". Bir beyitin (doha) söylemi Guru Govind doou khare kake lagon paai? Balihari guru aap ki Govind deeo batai, ne göre "İlk selamımı kime vermem gerektiği konusunda içinden çıkılmaz bir durum içindeyim: Öğretmen mi yoksa Tanrı mı. Beni Tanrı'yı bilmem konusunda aracılık edecek kişi olan öğretmeni seçmeliyim." Başka bir örnek olarak, Hinduizm'in kutsal kitabının orta kısımlarında "Guru Bramha, Guru Vishnu, Guru devo Maheshwaraha - Gurusakshath parabramha tasmai shree gurve namaha," der, çevirisiyse "Öğretmen üçlü birliktir. Öğretmenin kendisi Tanrı'nın önündeki belirtidir." Öğretmen her çocuğa her kimseye bilgi vermekle kalmaz onun annesi görevini de üstlenmiş olur.

İran

Murtaza Mutahhari'nin öldürülüşünün yıldönümü olan 2 Mayıs günü Öğretmenler Günü'dür.

Malezya

Malezya'da Öğretmenler Günü (Malezyaca: Hari Guru) 16 Mayıs'ta kutlanır.

Peru

1953’ten bu yana 6 Temmuz günü resmi olarak Öğretmenler Günü’dür. Peru’nun bağımsızlığını kazanmasından sonra 6 Temmuz 1822’de kabul edilen bir yasa ile ülkedeki ilk öğretmen okulunun kurulması sebebiyle 6 Temmuz günü seçilmiştir.

Slovakya 

Jan Amos Comenius’un doğum yıldönümü olan 28 Mart günü Öğretmenler Günü olarak kutlanır.

23 Kasım 2015 Pazartesi

HOBİ'n varsa mutlusundur hayatta...

Analarımızın kıymetini bilelim dostlar... Ayrı yuva kurunca daha bir anlar oldum ben... Meğer ne kadar da rahatmışım... İnsanın sevdiği ile aynı evi paylaşması kadar güzel ne olabilir ki diye düşünürken( ki hala öyle düşünüyorum) işin angarya kısmını flulaştırmışım gözümde...Bunu geçen yıl işsiz kaldığım dönem içinde daha iyi anladım... Evde otur, temizlik yap, ütü yap, çamaşır yıka, yemek yap derken sıyırma noktasına gelmiştim kiiiii imdadıma etamin işleme yetişti :) bir süre git geller yaşadım... Ahşap boyama yapayım dedim cık! olmadı... örgü öreyim dedim(şiş tutmasını bilmezken) cık! o da olmadı... Sonra can börülcemle sanal alemde etamin işleyenleri keşfettik... olur mu olmaz mı derkeeen gittik aldık kendimize bir kasnak, kumaş, iğne, iplik, modelleme kitabı başladık işlemeye... ikinci ya da üçüncü denememizden sora başardığımızı gördükçe daha da mutlu olduk... Baktık ki yapabiliyoruz oluyor bu iş, ikimizin de işi yok üç beş bir şeyler kazanma umuduyla sipariş almaya başladık...



İşledikçe keyif aldık... Geri dönüşlerde olumlu olunca daha çok daha çok yapmak istedik... Ben küçüklüğümden beri meraklıyımdır el işine... İş teknik derslerini iple çeker dururdum... Can börülceminde eli yakındır her bir işe... 

                                                       

                  
Doğum günleri, ev hediyeliği, yıl dönümü,
 baby shower süslemelerinde imzamız oldu...
  Hem mutlu ettik hem mutlu olduk... 
Byeknozkn olarak ürettik ürettik... 
Adımızı duyuramadı çok ama olsun... 
Aza kanaat ettik ki çoğu bir gün bulalım :) 


                                                                               




   
Gelen istek ve talepleri değerlendirince bir an da kendimizi takı tasarımı yaparken bulduk... Bir çok kişinin üzerinde taşıyacağı bizden parçalar hazırladık... Hepsi el emeği  göz nuru... Şimdi her ikimiz de farklı sektörlerde yoğun bir tempoda çalışıyoruz... Ve maalesef Kısa süreli değil(1 hafta kadar) uzun vadeli(en az 15 gün) siparişlere yanıt verebiliyoruz... 





Sevgiler...

20 Kasım 2015 Cuma

"Alerjik Farkındalık" Semineri

Bir kaç gün önce bir alerjen annesi olan Bahar Elkovan'ın kurduğu blog sayfasından bahsetmiştim... Mucize kadın olarak nitelediğim Bahar bu aralar yeni bir proje üzerinde çalışıyor... Ve bu sefer yalnız değil... Başta "Beylikdüzü Belediyesi" olmak üzere kısa sürede binlerce takipçi sayısına ulaşan "BAHARELİ" ailesi ile birlikte el ele gönül gönüle...



Kendi branşında uzman iki isim Çocuk Hastalıkları ve Alerjisi Uzmanı Prof.Dr. Yonca TABAK (sol altta) ve Uzman Psikolog Atilla BOZKURT'la birlikte çalışacak olan anne Bahar, Ocak ayından itibaren "ALERJİK FARKINDALIK" eğitim seminerleri verecek...  




Düzenlenecek bu seminerlerle birlikte; 
Alerji Nedir? Alerji Gripten Nasıl Ayrılır? 
Alerjen Çocuklara Nasıl Yaklaşılmalı? 
Beslenme Şekil ve Düzenleri Nasıl Olmalı? 
gibi bir çok soruya cevap bulunacak... Eğitimler sonucu katılımcılara sertifika verilecek ve devamında alerjikleri ve alerjen ailelerini mutlu edecek bir pilot bölge uygulaması başlatılacak... 







Kısa süre sonra hayata geçirilecek projeyle ilgili tüm detayları buradan, bahareli.blogspot.com.tr'den,
https://www.facebook.com/belkovan/ 
adresinden ve sosyal medya üzerinden @bahar_eli sayfasından takip edebilir soru ve görüşlerinizi paylaşabilirsiniz...









Sevgiler...


19 Kasım 2015 Perşembe

Hayaller+Gerçekler= "AXESAYRA"

                                           " Bu bir markanın oluşum hikayesidir..."

Asıl kahraman tabi doğal olarak markanın sahibi, içinde kocaman bir cesaret barındıran koca yürekli Özge SAYRAÇ MUTLU...  Hikayemiz uzun yıllar önce Özge'nin aksesuarlara olan özel ve bir o kadar da aşırı ilgisiyle başlıyor... Zaman geçiyor ve bu aşk Özge'nin asla pişmanlık duymayacağı bir kapının ardına kadar aralanmasına neden oluyor... Yıllardır içinde taşıdığı merak onu kendi işinin patronu olma yolunda adım adım ilerletirken en büyük hayalinin de gerçek olmasını sağlıyor... Kahramanımız reklamcılık üzerine aldığı eğitimle birlikte yaratıcılığını birleştiriyor ve  "AXESAYRA" doğuyor... Uzun süren piyasa araştırmaları, yurtiçi ve yurtdışındaki üreticilerin seçimi ve tabi en önemlisi her biri ayrı bir değere sahip ürünlerin fotoğraf çekimlerinin ardından marka 5 Eylül 2013 tarihinde resmen hizmet vermeye başlıyor...  



"AXESAYRA"da ürünler dünya modasına uygun, dönemin trend ürün grupları arasından seçiliyor. Marka kolye, küpe, bilezik gibi sık kullanılan aksesuarların yanında giyim ve teknoloji aksesuarlarına da yer veriyor... 







Kişisel web sitesi üzerinden satış yapan ve fiyat skalasını yüksek tutmamaya özen gösteren markanın amacı dileyen herkesin istediği aksesuara kolayca ve zahmetsiz sahip olması...

Ve bir not: Açıldıktan kısa bir süre sonra ünlü alışveriş ve tasarım sitesi Zet.com'un dikkatini çeken  "AXESAYRA"nın ürünlerinin satışı yaklaşık 1.5 yıldır bu site üzerinden de gerçekleşiyor...







Hoşçakalın demeden önce belirteyim... Kahramanımız Özge, yeni bir projeye daha imza atmaya hazırlanıyor... Sosyal medya üzerinden açtığı ve en büyük destekçim dediği annesi ile birlikte yaratıcılığını ve yeteneğini konuşturacak... Yeni bebeğin adı"OZGEMUTLUTASARIM" :) Peki Özge bu yeni projede ne amaçlıyor? Cevap veriyorum özel günlerde sevdiklerinizle paylaşacağınız küçük ama değerli hediyelikler hazırlamayı... Nikah hediyeliğinden tutun baby shower süprizlerine, mevlid ikramlıklarına kadar her şeye bu sayfadan ulaşabilecek kendinizle birlikte sevdiklerinizi mutlu edebileceksiniz...




Eveeeeet benden bugünlük bu kadar... Yarın yepyeni bir yazıyla ben yine burada olacağım... Lütfen bu yazıyı okuduktan sonra www.axesayra.com ve İnstagram üzerinden @ozgemutlutasarım sayfalarını ziyaret etmeyi unutmayın :)

                                                                                                                           
Sevgiler...

18 Kasım 2015 Çarşamba

ÇENGELKÖY'DE BİR ÇAY EVİ

Geçtiğimiz hafta sonu hayatımda bir ilk gerçekleştirdim... 27 yıldır İstanbul'da yaşıyorum... Avrupa yakasından Anadolu yakasına bir çok kez geçmişimdir ama ya bir ziyaret ya da şehirler arası yol giderken... Birlikte çalıştığım mesai arkadaşım Pınar'ın doğma büyüme Anadolu Yakalı olduğunu duyduğum andan itibaren ben de şimşekler çaktı tabi :) Velhasıl kelam hafta sonu için sözleştik ve çocukluktan beri hep merak ettiğim küçük ve samimi bir semt olduğunu bildiğim "Çengelköy"e gittik.



Bugün size arka sokaklarını karış karış dolaştığım Çengelköy'de açılan yeni bir mekandan bahsetmek istiyorum. "ÇAYCI İZZET EFENDİ"... İsmini kısa bir süre önce sosyal medyada duymuş ve not almıştım... Buraya cafe değil "ÇAY EVİ" demek daha doğru olur... "ÇAYCI İZZET EFENDİ" sıcak mı sıcak, samimi samimi bir çift tarafından işletiliyor... İçeri girdiğimizde sol tarafta aroması birbirinden değişik onlarca çay çeşidinin olduğu bir bölümle karşılaştık...




Sağ tarafta da birbirinden farklı, her kesime hitap eden ufacık bir kitaplık... Mekanda elinize bir menü tutuşturulmuyor... Kendi çayınızı kendiniz seçiyorsunuz... Kokularına bakmak serbest... Sunumlarını Vintage tarzı yapıyorlar... Birbirinden şık ve zarif demlikler masaları süslüyor...  Çayınızın yanında dilerseniz bir dilim tiremusu, brownie ya da cevizli-havuçlu kek tercih edebiliyorsunuz...  Benim tercihim Hindistan'a özgü bir çay olan Masala ve tiremusu'dan yana oldu...





yeni keşifler yapmayı sevenler için güzel ve keyifli bir hafta sonu alternatifi olabilir diye düşünüyorum... Umarım değeri bilinir...









ÇAYCI İZZET EFENDİ

Adres: Çengelköy Mah. Kerime Hatun Camii
            Sok. No:7/A  Üsküdar-İST

İnstagram: @cayciizzetefendi
https://www.facebook.com/cayciizzetefendi/





17 Kasım 2015 Salı

O'PERA PATTISERIE

                                         DİKKAT!!! Bu yazı aşırı dozda şeker içerir :)

Blog yazımın ilki olan "BEN KİMİM?" de etine dolgun bir hatun olduğumdan, kurtulmak istediğim kilolarımdan ve tatlıya olan düşkünlüğümden bahsetmiştim... Ne yaparsam yapayım kim ne derse desin olmuyor a dostlar... Tatlısız bir ben bensiz bir tatlı düşünemiyorum... Öyle şerbetli merbetli tatlılar değil beni benden alan... Hani daha acımasız olanlarından bol kremalı, çikolatalı, meyveli...
Heh! işte ben bunlardan kaçmaya çalıştıkça önümde bitiveriyor resmen... Benim gibi tatlı düşkünü biriyseniz buyurun derim... An itibariyle uzak ama keyifli bir dükkana adım atıyorsunuz :) İstanbul'un Avrupa Yakasının incisi 'Beylikdüzü'ne yepyeni bir butik pastane açıldı... "O'PERA PATTISERIE"






Mekan genç, dinamik, eğlenceli, güler yüzlü, 
iki güzel hanım tarafından işletiliyor. Ürünlerin çoğu çıtı pıtı mini mini bu güzel hanımın yani Esra METİN'in eseri... Ne yemeye ne bakmaya doyamıyorsunuz...  



Küçük ama ferah bir mekan O'PERA... Pınar hanım çok araştırmış ve işinin ehli kişiler tarafından gayet şık-konforlu dizayn ettirmiş... Yok yok içeride... Yaş pastalar, atıştırmalıklar, tatlı-tuzlu kuru pasta çeşitleri, cheescakeler, magnolialar, macaronlar, dilim pastalar ve O'PERA adıyla yarattıkları daha niceleri... 




Güzel Beylikdüzümüzün ihtiyacı vardı böyle
bir mekana... Hafta içi ve hafta sonları biraz
kafa dinlemek isteyenler bir kere bile olsa
uğrasınlar derim... 
                                                                       



                                                                                  


O'PERA PATTISERIE'yi özel günlerinizde
de (söz-nişan-doğum günü-yıldönümü hatta ve hatta altın dolar euro) sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz... Nasıl mı? Tabi ki
Esra hanımın yaptığı leziz mi leziz butik pastalarla ;)







O'PERA PATTISERIE

Adres: Kavaklı Mah. Kavaklı Cad. 5-A/1
                                           Beylidüzü/İST.

Telefon: 0(212) 931 71 21

16 Kasım 2015 Pazartesi

Mucize = BaharEli

"Herkesin bir varoluş nedeni var" 

5 yaşında dünyalar güzeli bir kız çocuğu annesi düşünün... Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve anneden sadece bir tanesi onlar... Anne=BAHAR Çocuk=ASYA
Onlarla bir akrabalık bağım yok ama sorsanız ikisi de kanımdan canımdan diyebilirim... İlk teyzelik heyecanımı ben Asya ile yaşadım... Doğduğu gün dün gibi gözümün önünde... Pembe, buruşuk, tombik ve savunmasız... Evet ben henüz anne değilim onlar ve çevremdeki diğer çocuklu arkadaşlarımdan,eşimin-dostumun davranışlarını,yaklaşımlarını gözlemleyerek bilinçaltımı dolduruyorum...                                                  
         



Asya'ya 3 yaşında çoklu gıda alerjisi teşhisi konuldu ve o günden sonra Bahar ve eşi Göktuğ'un hayatı çok değişti... Bahar büyük bir sabır ve özveri göstererek kendini kızına, sağlığına kavuşmasına adadı. Araştırdı,okudu,denedi,yanıldı,yanılttı... Sonunda hem kendisine hem de onunla aynı kaderi paylaşan anne-babalara ışık tutacak www.bahareli.blogspot.com.tr sayfasını kurdu. Yaşadığı sıkıntılı süreçte her şeye bizzat tanık oldum ve kendisine destek olmaya çalıştım... Asya'nın iyileşme belirtileri gösterdiği her an hayranlığım ANNE Bahar'a katbekat arttı... Asya'nın doktoru Çocuk Alerjisi ve Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr.Ahmet HASANZADE'nin Baharın çabasına karşılık söylediği pozitif sözleri yanılmadığımı gösterdi.




Bahar, kurduğu "BaharEli" sayfasında çoğu annenin adını bile duymadığı bitkilerden,sebzelerden oluşturduğu tariflerle grileşen hayatlarını nasıl renklendirdiğini, olumlu-olumsuz yaşadığı deneyimlerini anlatıyor... Bu blogda yaşanan tüm hikayeler gerçek ve inanıyorum ki aynı kaderi paylaşan tüm ebeveynlere yol gösterecek, ışık tutacak...   







15 Kasım 2015 Pazar

İnsan Ne İle YAŞAR?


Soru dediğin böyle olur arkadaş... Önce dumur eder insanı sonra yavaş yavaş beynin cevap oluşturan hücrelerinde seri bir şekilde dolanmaya başlar... Sen cevabı bulana kadarda yer bitirir ruhunu... Cevap ver verebilirsen... Aşk mı? Para mı? Huzur mu? Sağlık mı? yoksa İNSAN sadece İNSAN'la mı yaşar ? derkeeeeeeeeen kitabın arka yüzünü çevirmek gelir aklına... Cevap orada gizlidir... Vay beee dersin hatta kibarlığın uçar gider benliğinden içindeki beslediğin bir gün bir yerde lazım olur diye sakladığın hayvansal dürtülerin ortaya çıkar O HAAAA!!! dersin.. Tüylerin diken diken olur sonra içindeki ses vallahi de billahi de tillahi de doğru diye haykırıverir...


Tolstoy olmak, farklı olmak, farklı düşünmek... Okuyun derim... Besleyin ruhunuzu... Gerçekten ne ile yaşayacağınızı ne olmadan yaşayamayacağınızı fark edin...

14 Kasım 2015 Cumartesi

Ben Kimim?

Ben kim miyim? Etten kemikten Allah'ın bahşettiği türlü renkleri olan bir insanım diyeyim... Kadınım ama genç olanından :) Az boylu biraz(göreceli) enli






Taze evliyim takriben 1 yıl 3 ay...
    Kocama aşığım (belirtmezsem çatlarım)


                                     
                                On yıldır medya sektörünün içindeyim... 
                         İşin mutfak kısmının montajından sorumluyum... 




                                                
Fazla kilolarımdan muzdaribim amma velakiiiiin... 
                   TATLIYA DÜŞKÜNÜM :) 
Pazartesi sabahları diyete başlayıp akşamına bırakanlardanım...






       
Sahip olduklarıma şükretmesini biliyorum Allah'a şükür vicdanımda var... Paylaşmayı severim paylaşıma açığım... Eleştiriden haz etmesem de hayatın olmazsa olmazı olarak görürüm eleştiririm eleştirilirim... Evet ön yargılıyım ama kolay ikna olurum... Merak benim göbek adım... Burayı özgürlük alanım ilan ediyorum... Tecrübelerimi anlatıp farklı tecrübelerden yararlanmak, anlatmak, dertleşmek, öğrenmek istiyorum... Okunur okunmaz ilgi çeker çekmez onu şu an kestirmem çok zor... ZAMAN ZAMAN ZAMAN...