Çeviri

Translate

31 Aralık 2015 Perşembe

2016 Gelmeden Önce


2015'in son yazısı... 

Kocamaaaaan gibi gözüken ama aslında küçücük bir 365 güncük... Neler yaşanmadı ki... Ne acılar... Ne kazançlar... Ne mutluluklar... 2015'in ilk üç ayını es geçersem Nisan ayında 6 aylık işsizliğim sona erdi mesala. Mayıs ayında evliliğimizin bir senesi dolmadan ev sahibi olduk (Dilerim bu sene isteyen herkese nasip eder Rabbim) Temmuzda hem acı hem tatlı iki olay yaşadık uzun bir süreçten sonra annecimle babacım yollarını ayırma kararı aldı ve boşandı ama hemen akabinde can dostum Rüyamı evlendirdik... Ağustosta biriciğimle muhteşem bir tatil yaptık ve sevdiğim koca yürekli adamımla çektiğimiz onca sıkıntıya rağmen ele ele, gönül gönüle, diz dize, göz göze bir senemizi devirdik, yeni yıllara kucak açtık...  Eylül ayını silmek istiyorum takvimlerden en sevdiğim aydı halbuki taa ki benden "CANIM DEDEMİ" eşimden çok sevdiğimiz "DAYISINI" alana kadar... Çocukluğumu, en değerli hazinemi yitirdim... Onun acıları son buldu ama benimki ona kavuşana kadar dinmeyecek... Bundan ötürüdür ki Ekim ayını şuursuz noktaladım... Kasım yeni kararlar almama vesile oldu bunlardan ilki uzun düşünmeler sonucu hayata geçirebildiğim blog sayfam "Haritanın Yırtık Yeri"ni açma girişimiydi... İyi ki de açtım... Çokta güzel insanlar tanıdım... Paylaşmak güzeldir cümlesini doya doya yaşıyorum... Binlerce kez şükürler olsun... Ve Aralık nasıl geldiyse öyle gidiyor işte... Ganglion kistim dışında ben de çok bir anı bırakmadı...


Bu gece uyumadan önce klasik dileklerimin yanında başka bir şey daha dileyeceğim :) Buna hazırım (en azından öyle hissediyorum) Benim için blog yazarlığı asıl bundan sonra başlayacak galiba... Sizden öğreneceğim, güzel fikirlerinizle kendi yolumu destekleyebileceğim bir sürece adım atacağım... Ve bunun için son derece heyecanlıyım...  





Dilerim 2016'da tüm dualarınız kabul, dilekleriniz gerçek olur... Acıdan çok MUTLULUK yaşarsınız... SAĞLIĞINIZ on numara 5 *****yıldız enerjiniz %100 olur... Yuvanızın BEREKETi hiç eksilmez, artarak daha da çoğalır... HUZUR bulutları başınızın üstünde dolaşır hep... AŞK'ı doya doya yaşarsınız... 


Sevgiler...

24 Aralık 2015 Perşembe

"Ne Kistmiş Arkadaş"

Mesleğim icabı gün içerisinde özellikle sağ elimi çok fazla kullanıyorum. Zaman zaman el bileğimde oluşan ağrıları kendi çapımda kremleyip bandajlayarak tedavi etmeye çalışıyordum (DİKKAT! Hata 1: ağrılı sızılı durumlarda asla kendi başınıza teşhis koymayın) Yaklaşık 20 gün önce sağ bileğimde oluşan şişlik ve omzuma kadar uzanan dayanılmaz ağrılar üzerine özel bir hastanenin ortopedi servisinden randevu aldım... Durumumu anlattım veeeeeee işte sonuç; "GANGLION KIST"

                                                                                 
Doktorum kısaca bana hastalığımın ne olduğunu  anlattı. Ganglion kist özellikle el bileğinde oluşan içi eklem sıvısı ile dolu keseciklermiş. Genellikle el bileğinin dış yüzeyinde bazen de el bileğinin iç yüzeyindeki başparmak birleşim yerinde görülebiliyormuş. Hastalığı neyin tetiklediği tam olarak bilinmiyor ancak genç bayanlarda, sık klavye kullananlarda, aynı hareketi gün içerisinde bir çok kez tekrar etmekten ötürü şikayetler ortaya çıkıyormuş. Doktorum teşhisi el muayenesiyle koydu... İlk önce ilaç tedavisine başladık ve elimi dinlendirmek adına rapor aldım... Bununla birlikte bir de hareketlerimi biraz da olsun kısıtlamak adına başparmak destekli el bilek ateli kullandım.

1 hafta sonra kontrole gittiğimde ağrım geçmemişti. Doktorum beni korkutmak istemediğini ancak ilerleyen zamanlarda daha ciddi sıkıntılar yaşamamam adına kistin tam yapısını değerlendirmek için MR çektirmemi istedi. Ganglion kistlerde cerrahi müdahaleye en son başvuruluyor o da kist çok büyükse, hareketleri kısıtlıyorsa... MR'da bu noktada devreye girdi zaten... Ertesi gün sonuç değerlendirmesi için tekrar hastaneye gittim. Neyse ki endişelendiğim gibi bir şey söz konusu değildi. İlaçla tedaviye devam etmeye karar verdi doktorum. (DİKKAT! Hata 2: gereksiz kuruntulardan endişelerden kendinizi uzak tutun. Yaşamanız gereken bir şey varsa zaten yaşıyorsunuz)      



Raporumu 1 hafta daha uzattı ve elimi kullanmamam konusunda üstüne basa basa defalarca uyardı. bu durumda sağlak olan ben sol tarafa komut vermeye çalıştım çalıştımdaaaa yok annem ne mümkün öğrendim ki insan anatomisi acayip bir şey hele ki beyin... Rabbim uzuv eksiği olanların yardımcısı olsun :( 20 gün öncesine kadar şu an çok ama çok daha iyiyim... Sizden ricam bu tarz şikayeti olan arkadaşlarım lütfen ama lütfen bir hekime görünün... Kendinizi ve sağlığınızı önemseyin... İhmal etmeyin...


Sevgiler...          

15 Aralık 2015 Salı

Mis gibi bir "ÇORBA"

Mantar ile yapılan yemekler genelde korkutur beni... O yüzden sadece çok çok yakınlarımın pişirdiği ya da kendi yaptığım yemekleri yerim (içerisinde mantar olan) Bugünkü tarif klasik "Mantar Çorba"larının aksine bir tutam daha farklı... Fazla kelam etmeden buyrunuz efendim... Huzurlarınızda lezzetli mi lezzetli pratik mi pratik enfes bir çorba...

 MALZEMELER:

* 500 gr mantar
* 1 adet limon
* 1 adet kuru soğan
* 1 yemek kaşığı tereyağ
* 2 yemek kaşığı un
* 1 su bardağı süt
* Tuz, karabiber






HAZIRLANIŞ:

Güzelce ovalayarak yıkadığımız mantarlarımızı içine 1 adet limon suyu eklediğimiz suda 20-30 dakika arası haşlıyoruz... Haşladığımız suyu dökmüyoruz... Haşlanan mantarlarımızı ince ince doğrayıp kenara alıyoruz.

Bir tencereye yemeklik doğradığımız soğanlarımızı ve 1 yemek kaşığı tereyağı koyup pembeleşene ve yumuşayana kadar kavuruyoruz. Kıvama gelen soğanlarımızın üzerine 2 yemek kaşığı un ilave edip kavurma işlemine devam ediyoruz. Kavrulan karışıma 1 su bardağı süt ekleyip krema kıvamına gelinceye dek karıştırıyoruz. Kremamız hazır olduğunda mantarları haşladığımız suyu ilave edip (göz kararı koyu severler az sulu severler cok koysun) üzerine mantarlarımızı ekliyoruz... Kaynayan çorbamızın altını kapatıp tuzunu ve karabiberini (damak tadına göre) ekliyoruz. Afiyet bal olsun...


Sevgiler...

4 Aralık 2015 Cuma

El emeği, göz nuru "CLUTCH"

Ah! bir türlü şiş tutamayan bu elleri ne yapayım beeen... El becerisi konusunda bir gıdım anama çekseymişim keşke... Tamam öyle ya da böyle ben de bir şeyler yapıyorum amma velakin örgü konusunda sıfır, sıfır, sıfır, sıfırım diyorum :( Şu aralar anneme fena halde gıpta etmekteyim... Kendisi DEBBIE MACOMBER'in KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANINI hayatına taşıdı çünkü... Uzun zaman önce yaşadığı onca sıkıntıyı, mutsuzluğu hayatından def etmenin yolunu örgü örmekte bununla kendini ve çevresini mutlu etmekte buldu... Attığı her ilmek ağrılarını, acılarını, sıkıntılarını, mutsuzluğunu iyileştirdi, iyileştirmeye de devam ediyor... Bebek yeleği, hırkası, battaniyesi, lifi,şapkası,patiği derkeeeeeen aştı kendini sultanım sıra geldi dokuma "CLUTCH" çantalara...


Annem ve babam yakın zamanda yollarını ayırdı... Ve benim canım annem biricik annesinin yanına Ankara'ya yerleşti... Aklı ve kalbi biz de kalsa da ihtiyacı vardı buna... Şu an çok mutlu el emeklerini insanlarla paylaşıyor, gülen yüzüyle onlara umut aşılıyor... Sosyal medya üzerinden yaptığımız paylaşımlar sonucu yazdan bu yana clutch çantaları yoğun bir talep gördü... Sizleri de bu konuda bilgilendirmek istedim...




Clutch çantalarımız istenilen her renkte ve ölçüde mayo ipi kullanılarak üretiliyor... Gece-Gündüz Klasik-Spor kombinlerine uygun... Kullanımı rahat ve şık...  Fiyatı piyasadaki diğer örgü clutch'lara göre çok daha uygun sadece 35 TL. Piyasanın altında satış yapmamızın nedeni ürünlerimizin kalitesiz oluşundan değil, isteyen herkese ulaşmak ve sahip olmasını sağlamak... Aldığımız siparişler en geç 1 hafta içerisinde sahiplerine ulaşıyor :)


Sevgiler...

2 Aralık 2015 Çarşamba

"Fırın Çino"

Öncelikle paylaşacağım bu tarif için balık sevmeyenlerden özür diliyorum... Ülkemizde bir çok insanın balık sevmediğini hatta adını bile duymaya tahammül edemediğini biliyorum... Biz balık severler biliyoruz ki; başta fosfor olmak üzere içerisinde iyot, demir ve kalsiyum gibi madensel tuzlar ile A, D ve B on iki vitaminleri barındıran balık; 

• Bedene güç ve enerji verir

• Zihin yorgunluğunu giderir 

• Yapısındaki demir sayesinde kan yapar 

• İçinde yer alan kalsiyum kemiklerin büyümesini sağlar ve özellikle çocukluk çağlarında gelişmeyi kolaylaştırır

• Vücut için gerekli olan madensel tuz iyot, vitaminler ve diğer madensel tuzların özümlenmesini sağlar.

diyerek kısa bir balığın faydaları hatırlatması yapıyorum :) Eşimle birlikte balık aşığı olduğumuz doğrudur... Kızartması, fırını, buğulaması... Her biri ayrı lezzet...  Haftada en az iki kere soframızda yer açarız kendilerine... Bugünkü tarifi bizim gibi tüm balık sevenlere ithaf ediyorum... Huzurlarınızda "FIRIN ÇİNO" :) 

 

MALZEMELER:

* 1,5 kilo çinekop
* 2 orta boy soğan
* 1 adet havuç (küçükse 2 tane de olabilir)
* 1 adet orta boy patates
* 1 adet limon
* yarım çay bardağı sıvı yağ
* bir avuç defne yaprağı
* 1 tatlı kaşığı tuz
* az karabiber, az kekik, az pul biber (isteğe bağlı arttırılabilir)

HAZIRLANIŞ:

Tarifimize öncelikle sosumuzu hazırlayarak başlıyoruz... küçük bir kavanoza sıvı yağ , baharatlar ve defne yapraklarını koyup güzelce çalkalıyoruz... Balıklarımızı derin bir kabın içinde güzelce yıkayıp temizledikten sonra sosumuzu üzerine döküp 20 dakika kadar beklemeye alıyoruz... Diğer taraftan soğanlarımızı halka halka doğrayıp fırın tepsimizin altına yatak yapıyoruz... 

Fırınımızı 200 derecede ısıtmaya başladıktan sonra soğanlarımızın üstünü rendelediğimiz havuç, ardından yine rendelediğimiz patates ile kapatıyoruz... Bekleyen derya kuzularımızı sırayla tepsiye yerleştirip kapta kalan sosumuzu üzerine gezdiriyoruz...

Son olarak balıklarımızın üstüne yuvarlak dilimlediğimiz limonlarımızı koyup "ÇİNO"muzu fırına veriyoruz... Çinekop kolay pişen bir balık olduğundan tahmini 20-25 dakika içerisinde servise hazır hale gelecektir... Sunumu ve yemesi son derece keyifli bu lezzetin yanına bir de güzel salata hazırlarsanız (hayal gücünüz yol göstericiniz olsun) "oy oy oyyyy!" diyorum... "Mmmmmm... aman parmaklara dikkat!" :) Günün birinde deneyecek herkese şimdiden afiyet olsun ;)

Sevgiler...





1 Aralık 2015 Salı

Yeni ay, ilk tarif :)

Kırk yıl düşünsem değil blog açmak bir de üstüne tarif paylaşacağım aklıma gelmezdi diye klişe bir laf edeceğim :)  Biraz kabalaşacağım ama hafta sonu ziyadesiyle gaza getirildim canlar... Misafirlerime yaptığım, herkesinde yapmış olabileceğini düşündüğüm en pratik tariflerim lezzet harikası ilan edilince dedim milyonlara(hayal tabi) ulaşayım :) Aldığım kalorilerin günahı tek benim boynuma olmasın :) Şaka ve geyik bir tarafa dursun günün birinde belki sizin de işinizi kolaylaştırır hatta belki "Ayol! haritanın yırtık yeri bir tarif paylaşmış oof offf oooff" diyerek kulağımı çınlatırsınız umuduyla nacizane mamacıklarımı paylaşıma açıyorum...

DONG!!!! O zaman gelsin yepyeni ayın ilk tarifi... Bana göre adı; "PATO KEK"



MALZEMELER:

* 3-4 adet orta boy patates
* 3 yumurta
* 1 su bardağı yoğurt
* Yarım su bardağı sıvı yağ
* 1 silme tatlı kaşığı tuz
* 2 su bardağı un
* 1 paket kabartma tozu
* 1 çay kaşığı pul biber
* 1 çay kaşığı karabiber
* 1 tatlı kaşığı nane (bol sevenler daha çok kullanabilir)


HAZIRLANIŞ:

İşe öncelikle patateslerimizi küp küp doğrayarak başlıyoruz. Yıkayıp süzdüğümüz patateslerimiz bir kenarda beklerken fırınımızı 170-180 dereceye (fırınınızın pişirmesine göre) ayarlıyor ısınmasını bekliyoruz. Başka bir kaba 3 yumurta, yoğurt ve sıvı yağ ekleyip çırpma telimizle köpük köpük olana kadar bir güzel çırpıyoruz. Karıştırdığımız malzemelere sırasıyla  tuz, baharatlar ve eleyerek eklediğimiz un ve kabartma tozunu ilave ediyor üstüne patateslerimizi koyup bir güzel karıştırıyoruz... Hamurumuz normal bir kek hamurundan bir tık daha katı olacak. Az yağ ile yapışmaması için yağladığımız borcama ya da kek kalıbına harcımızı döküyoruz... Isınmış fırınımıza bir güzel yerleştiriyor ve yaklaşık 35-40 dakika pişmesini bekliyoruz... Benim gibi yeni yetme bir blogger'ı kaile alıp deneyeceğiniz bu lezzet hepinize afiyet, bal-şeker olsun :)


Sevgiler...